2 Kasım 2010 Salı

karaciger yaglanması için yapılacak kür

Karaciğer yağlanması (Hepatosteatoz) için mükemmel bir yardımcı tedavi maydanoz-limon kürü uygulamasıdır.



Maydanoz-Limon kürünün uygulama şekli :


Saplı olarak 15-16 adet taze maydanozu mutfak robotuna yada blendera eliniz ile biraz parçalayarak koyun ve üstüne yarım limon suyu (iki yemek kaşığı) ve yarım bardak su ilave edin.

Mutfak robotunuzu çalıştırın, iyice karıştırarak sabah kahvaltısından yarım saat önce aç karnına tamamını için. En erken yarım saat sonra kahvaltıya başlayabilirsiniz. Onbeş gün ara vermeden her gün sabah bu kürü uygulayın ve onbeş günlük uygulamadan sonra bir hafta ara verin.


Bir hafta ara verdikten sonra tekrar onbeş gün aynı şekilde uygulayın ve kürü sonlandırın. Beş-altı ay sonra durumunuza göre bu kürü aynı şekilde tekrar edebilirsiniz.

Eğer,orta ya da ileri derecede karaciğer yağlanması söz konusu ise, Maydanoz Limon kürüne paralel olarak aynı günün akşam yemeğinden iki saat sonra lavanta kürü de uygulanmalıdır.


Yılda 2-3 kez uygulanacak Maydanoz-Limon kürü ile karaciğer yağlanmasını önlemiş olursunuz.

Karaciğer yağlanması fibroz ya da siroza dönüşebilmekte veya karaciğer kanserine neden olabilmektedir. Bu kürle hem karaciğer yağlanması önlenir hem de karaciğer arındırılır.


Dikkat: Hiç bir kürü alışkanlık haline getirmeyiniz ve sürekli uygulamayınız.
Uyarı: Hekim kontrol ve önerilerini ihmal etmeyiniz.

Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu

Kemik Çerçeve


Ray-Ban
Marka, 70. yılı nedeniyle özel olarak ürettiği 'Altın Kaplama Ultra Gold' modelini Aralık 2007'de tüm dünya ile aynı anda Türkiye'de satışa sunmaya hazırlanıyor.

Persol
Johnny Depp, Jack Nicholson, Sharon Stone, Al Pacino ve Julia Roberts gibi ünlü isimlerin vazgeçemediği Persol'ün 2008 koleksiyonunda; geniş çerçeveli modelleri açık renkli camlarla bütünleşmiş.

Vogue
Bu yıl en iddialı gözlükler Vogue tarafından tasarlandı. Tasarımlarında minik parlak taşlar kullanan Vogue, büyük kemik gözlüklerin çerçeve kenarlarında ve sap birleşimlerinde de yoğun olarak parıltılı taşlara yer veriyor.

Dolce&Gabbana
Koleksiyonda; erkekler için sade ve köşeli tasarımlar dikkat çekerken, kadın modellerinin daha kıvrımlı ve daha seksi olduğu görülüyor.

D&G
2007/2008 koleksiyonunda; erkeksilik ve feminenlik öne çıkarılmış. Yüzü saran cesur modeller 70'lerden gelen esinti ile tasarlanırken, gözlük saplarına ve camların etrafına Swarovski kristaller yerleştirilmiş.

Versace
Çerçeve tonlarında; siyah, kahverengi, kaplumbağa kabuğu olarak bilinen turuncu-siyah karışımı ve bal rengi üzerine kullanılmış platin rengi dikkat çekiyor. Çerçeve saplarında ise Versace'nin Medusa logosu kullanılmış.

Burberry
Büyük, kalın ve geniş çerçeveler geçmişten esintileri hissettirirken, tüm modeller klasik bir tarzla tamamlanıyor. Burberry'nin ikonik kare tasarımı ise Swarovski kristalleri ile yeni bir boyut kazanıyor.

Ralph Lauren
Eski klasik görünümlerden ve klasik pilot modelinden, geniş biçimlere kadar uzanan bir dizi farklılaştırılmış tasarımla öne çıkan Ralph Lauren; cüretkarlık modasının öncülüğünü yapıyor.

Polo
Koleksiyon, 16 yeni modelden oluşuyor. Koleksiyonda zamana meydan okuyan Pilot' çerçevenin farklı versiyonları öne çıkıyor.

Prada
Koleksiyon; klasik tarzdan yenilikçi bir yoruma, küçük ve yuvarlak hatlı tasarımlardan aşırı büyük ve köşeli çizgilere uzanıyor.

Salvatore Ferragamo
Büyük yuvarlak lensli güneş gözlükleri, 50'li yıllardaki Hollywood starlarının cazibelerinden ilham alınarak dizayn edilmiş. Yüzü saran basit şekli, kişiye baştan çıkarıcı bir hava katıyor.

Donna Karan
Klasik retro tarzı, zarafet ve kararlı kişilik hatları, sadelik ve dişilikten oluşan tezatlar yeni koleksiyonun en dikkat çekici özellikleri.

DKNY
Markanın yeni koleksiyonu; dinamik, kullanışlı, metropolit yaşam tarzını vurgulayan seçkin bir tarz sunuyor. Koleksiyonda; geniş şekiller, karakteristik ve erkeksi tasarımlar öne çıkıyor.

http://www.sabah.com.tr

Sümbül ekim zamanını kaçırmayın!

Sümbül, hem kolay yetiştirilen bir bitki olması, hem de mis gibi kokması nedeniyle en sevilen çiçeklerlerden biridir. Peki, bu güzel çiçeğin ekim zamanının içinde bulunduğumuz mevsim olduğunu biliyor muydunuz?

Rengarenk çiçekleri ve parfüm gibi kokusuyla adeta baharı müjdeler sümbüller. Sümbül aynı zamanda zarafetin de sembolüdür. Her bahar sevinçle açarlar çiçeklerini... Peki, bu güzel çiçeğin sonbahar ve kış mevsiminde ekildiğini biliyor muydunuz? Lale, sümbül, nergis, yıldız ve amaralis gibi soğanlı bitkiler sonbahar ve kış mevsiminde ekilir, havaların ısınmasıyla birlikte ilkbaharda çiçek açarlar. Botanika tarafından satışa sunulan Raco Expert çiçek soğanı ekicisiyle sümbül soğanınızı toprakta uygun derinliğe ekebilir, Çiçek Coşturan’ın çiçek açan süs bitkileri için bitki besiniyle de sağlıklı ve mis gibi kokan bir sümbüle sahip olabilirsiniz.

Sümbül gibi soğanlı bitkileri ekerken bazı noktalara özellikle dikkat etmek gerekir. Sümbül soğanı, büyüklüğünün en fazla 2,5 katı kadar derine ekilmelidir. Toprağının kumlu ve gevşek yapıda olması gerekir. Ayrıca toprağı kurudukça yeteri kadar sulanmasına özen gösterilmeli ve doğrudan güneş ışığına maruz bırakılmamalıdır.

Ekim işleminden bir ay sonra ise Çiçek Coşturan bitki besini verilmelidir. Çiçek Coşturan’ın çiçek açan süs bitkileri için bitki besini, sümbülünüz için gerekli olan tüm önemli besin maddelerini içermektedir. Sonbahar ve kış mevsiminde verilen bitki besini sümbül soğanı tarafından depolanır. Böylece sümbülünüz baharda çiçeklenme dönemine daha dinç ve saglıklı bir şekilde girer.

SÜMBÜL

Sümbül, Hyacinthus cinsine ait soğanlı bitkilerden olup daha önce Zambakgiller (Liliaceae) familyasının üyesi olarak kabul edilmekte iken şimdi yeni bir familya olan Hyacinthaceae altında incelenmektedir.



Sümbüllerin anayurdunu doğuda İran ve Türkmenistan'a kadar dağılım gösteren doğu Akdeniz bölgesi oluşturmaktadır. Hyacinthus, Yunan mitolojisinde Sparta Kralı'nın genç oğlu olup yeniden doğuşu simgelemektedir.

İslam peygamberi Muhammed'in "İki somun ekmeğimden birini sümbüller almak için değişirdim, ki onlar benim ruhumu besler." dediğine şahid olunmuştur.

Hassas mevsimlik çiçekler nasıl yetiştirilir ?

Daha geç açan mevsimlik çiçekler ise tohumları mart ayında sıcak bir yerde ekilerek yetiştirilir. Erken çiçek almak için bu şarttır.

Dışarı ekilmek istenirse hava ısınıncaya kadar yani nisan sonlarına kadar beklemek gerekir. Bu durumda çıkan fideler ancak yaz ortalarında çiçeklenir.


Birinci metod:
Tohumlar 15-18 c. sıcaklıkta ve aydınlık bir yerde ekilir.

Saksı veya en az 5 cm. derinlikte tepsilere hazır torfla doldurulur.Tohumlar serpilir.İri tohumların üstü hafifçe örtülür.Toz gibi ince olanlar ise örtülmez,hafifçe bastırılır.Püskürteçle sulanır.Üzerine bir cam kapatılır.Kahverengi bir kağıt konur.Cam her gün çevrilir.Tohumlar çimlenince önce kağıt,bir kaç gün sonra da cam kaldırılır.Fideler gerçek yaprakları çıktıktan sonra küçük kese veya saksılara şaşırtılır.


İkinci metod:
Tohumlar aynı şekilde saksıya ekilir. Üzerine şeffaf bir naylon torba geçirilir.Ilık ve gölge bir yere konur. Tohumlar çimlenince torba kaldırılır ve saksı aydınlık bir yere konur. Aynı şekilde fidelenir.

Begonya, cam güzeli, ateş çiçeği, petunya,aslanağzı, mine ve buz çiçeği böyle ekilir.

Kadife,kral kızı, horoz ibiği ve kozmos gibi fazla hassas olmayan bazı mevsimlikler nisan ayında dışarıya ekilir.Fideler çıkınca asıl yerlerine şaşırtılır.


Tohumları dışarıda yetiştirme
Daha çok iki yıllık ve kalıcı çiçekler için uygundur. Bu cinsler ilk yıl yaprak ve kök geliştirir. Ancak ertesi yıl çiçek açarlar. Tohum ekmek için mayıs ayı en uygun zamandır.

Hafif gölge bir yer seçilir. Yanmış gübre ile beraber kazılmış ve iyice işlenerek inceltilmiş toprağa tohumlar serpilir.Çok ufak tohumlar örtülmez,hafifçe bastırılır. İri tohumlar için toprakta çizgiler açılır. Fazla derin açılmamalıdır. Tohumlar bu çizgilere seyrekçe serpilir ve hafifçe örtülür. Tohumlar süzgeçli kova ile düzenli olarak sulanır. Çıkan fideler eylül ayında istenen yerlere fidelenir.


İki yıllık çiçekler
Yüksük otu, ay gülü, çan çiçeği ve hüsnüyusuf,


Ömürlü çiçekler
Haseki küpesi, ezan çiçeği, Acı bakla, ömürlü karanfil ve gülhatmi türleri böyle yetiştirilebilir.

Bütün bunlardan farklı şekilde ekilen tohumlarda vardır. Mesela hercai ve aslanağzı tohumları ağustos sonuna doğru ekilir.Çıkan fideler 4-5 hafta sonra yerlerine şaşırtılır. Aslanağzı olduğu yerde de kalabilir.

Nasıl Çiçek Yetiştirebilirim? LALE

Bahçe ve balkonlarda yetiştirdiğimiz çiçekleri çeşitli yollardan temin ederiz. En kolayı bir seraya gidip gözümüze kestirdiğimiz, hoşumuza giden çiçekleri satın almaktır. Az miktarda bitki gerekiyorsa bu yol en mantıklısı olacaktır.


Eğer büyük bir balkon veya bir bahçemiz varsa fazla sayıda bitki gerekir. Bu durumda çiçeklerimizi çeşitli metodlarla kendimiz yetiştirmemiz daha ekonomik olur. Çiçeklerimizi tohumla,çelik veya kök sürgünlerinden yetiştirebiliriz.


Tohumla çiçek yetiştirme
Tohumla bitki yetiştirmek biraz karmaşık bir iştir. Bütün tohumlar aynı şekilde ekilmez. Bitkisine göre ekim zamanı,ısı ve ortam farklılıkları gösterir. En çok mevsimlik ve iki yıllık çiçekler tohumdan yetiştirilir.


Çelik ile çiçek yetiştirme
Bazı ömürlü çiçekler çelikle yani bitkiden kesilmiş dalı köklendirerek yetiştirilebilir. İki çeşit çelik olur.

Kök çeliği ile yetiştirme
Yıldız çiçeği, hezaran, şakayık ve acı bakla kök çeliğiyle yetişir. Bitkinin dibinden fışkınlayan taze dalları köke dokunmadan ya elle hafifçe çekerek,kopmuyorsa bıçakla kesilerek ayrılır. Kesilen çeliğin üzerinde ana daldan küçük bir parça bulunursa daha çabuk köklenir. Çelik saksıda köklendirilir.


Uç çeliği ile yetiştirme
Bitkinin çiçeksiz ve taze bir dalı 5-10 cm. kesilir. Toprak önce bir çubukla delinir. Çelik yerleştirilir. Toprak hafifçe sıkıştırılır ve sulanır.Gölgede köklendirilir.

Çelikler susuz bırakılmamalı ama çürüyecek kadar da aşırı sulanmamalıdır.


Kök sürgünlerinden çiçek yetiştirme

Ömürlü çiçekler ve bazı soğanlı çiçekler için için en uygun usuldür. Zira bu şekilde bitkiden çiçek almak için bir yıl beklemek gerekmez. Hemen o yıl açar.

Mesela seradan beğendiğiniz ömürlü çiçeklerden az sayıda alırsınız. Bitki gelişip çoğalınca köklerinden ayırıp yeni bitkiler elde edebilirsiniz.

Ayrıca ömürlü çiçeklerin bir kısmı 3 yılda bir sonbaharda sökülüp kökleri ayrılarak yeniden dikilirse bitki tazelenir ve ömrü uzar.

Kök ayırma ilkbahar veya yaz sonunda yapılır. Etli kökleri keskin bir bıçak kullanarak ayırabilirsiniz. Çok iri bitkileri ise çatal belle hafifçe yerinden oynatmak gerekebilir.

Siyah gül hikayesi

sokak çocuğuydu o. Bir evi, üşüdüğünde içinde ısınacağı bir yatağı, sevebileceği kimse yoktu. Kaçardı insanlar ondan serseridir diye ama bilmezdi kimse onun ne kadar sıcak bir yüreğe sahip olduğunu. Bütün yakışıklılığı saklıydı yüzüne yapışan tozların arkasında. Güldüğünde gözlerinin içi dahi gülecekti belli.
Gemlik sahili ıssızdı o sabah. Delikanlı oturdu bir kaya üzerine ve her gün ki gibi denizi seyretmeye başladı, onunla konuşmaya, dertleşmeye. Tuhaf bir his vardı içinde. Dolaşmaya karar verdi, sahilin bir ucundan diğer ucuna. Uzaktan birini gördü. Uzun kızıl saçları olan, yüzünde aynı kızıl çilleri olan tertemiz giyimli bir kızdı. Akşam olmuş delikanlı yine her zaman kaldığı, sahildeki en büyük çınar ağacının altına uzanmıştı aklında ve yüreğinde o kızıl saçlı kız vardı. O günden sonra delikanlı hep oraya gidip kızıl saçlı kızı seyretti saatlerce. Gözlerine uyku girmez olmuştu. Karnının açlığını hissetmez olmuştu. Bir gün gelmese içi içini yerdi, korkardı. Deli gibi aşıktı, taş kesmiş yüreği yumuşamıştı birden. Günler böyle aşk ateşi ile geçmiş. Genç kız delikanlının aşkını anlamış, fakat sokak çocuğu olduğu için umurunda olmamıştı.
En sonunda karar verdi delikanlı. Ne olursa olsun gidip onu sevdiğini söyleyecekti. Ve yaptı. Genç kız ona bana siyah bir gül getirirsen aşkına karşılık verebilirim dedi. Gözleri aşktan kör olan delikanlı hemen kabul etti. Ve aramaya başladı ama hiç bir yerde siyah gül bulamadı. Bir umutla bir gülfidanı aldı. Dualar etti onun siyah açması için ama nafile beyaz renkte açmıştı gül. Delikanlı bütün ümidini yitirdi. En sonunda siyah mürekkep kalemle yattığı kartonun üzerine şu satırları yazdı "sevdiğim seni siyah gül bulabilecek kadar sevmemişim. Siyah gül yok, sen yoksun, o zaman bende yokum... Hoşçakal..."
Bu satırları yazdıktan sonra hazırladığı ipi boynuna geçirdi, bıraktı kendini ölümün sessizliğine... Oysa o can verirken dökülen mürekkep beyaz gülü siyaha boyamıştı bile...

Gemlik sahili üzgündü. Kolay mı hep büyük aşklara şahit olmuştu. Alışkın değildi böyle bir sona. Kızıl saçlı kız o gün yine sahile gelmiş fakat delikanlıyı görememişti. Unuttu herhalde diye geçirdi içinden. Bilmiyordu delikanlının artık bu dünyada olmadığını. Gezmek istedi ancak o gün bir güçsüzlük vardı genç kızda. Yinede gezmek istedi ve delikanlının yattığı o büyük çınar ağacının olduğu yere doğru ağır ağır ilerledi. Tuhaftı genç kız, titriyordu. Heyecanlanmıştı... İşte o an anlamıştı artık kızıl saçlı kızda aşıktı delikanlıya. Yavaşladı ve düşündü ne yapacaktı ki siyah gülü. Başından atmak için istemişti, nerden bulacak ki demişti. Oysa şimdi oda seviyordu. İşte karar verdi delikanlıya gidecek onu sevdiğini söyleyecekti... Gemlik sahili ıssızdı. Martılar sessiz çığlıklar atıyordu. Balıklar kayaların arasına sığınmıştı. Uzaktan gözüktü çınar ağacı hani şu görünmeyen dileklerin asılı olduğu çınar ağacı. Genç kız uzaktan kalabalığı fark etmişti. Adım atmakta zorlanan kızıl saçlı kız koşmaya başlamıştı. Kalabalığı aşarak sevdiğinin yanına gitti. Ancak delikanlının yüzü morarmıştı, gözleri açıktı. Kimse onu indirmeye cesaret edemezken, kızıl saçlı kız kucakladı delikanlıyı. Ancak o kadar ağırlaşmıştı ki taşıyamadı, yığıldı olduğu yere. Gözleri siyah güle, elbisesi gülün dikenine, dili de binlerce keşkelere takıldı kaldı… Senelerce ağladı ve bekledi delikanlıyı değil ona kavuşacağı o muhteşem ölümü bekledi…

Client Onboarding and KYC Compliance

The GoldTier product incorporates all of the functionality required to effectively:
Manage the onboarding and maintenance of new and existing clients across a variety of teams including sales, relationship managers, operations, compliance, documentation, tax, credit and legal
Integrate compliance controls into the client onboarding process
Deliver Know Your Customer (KYC / AML), Customer Identification Profile (CIP), MiFID client classification, USA PATRIOT Act, and related client regulatory due diligence
Create transparency to stakeholders throughout the client lifecycle.
'GoldTier is creating a standard to address both the tactical and strategic challenges arising from the processes of client onboarding.' HSBC

The solution empowers financial institutions to:

Meet regulatory compliance demands: with automated due diligence processing and comprehensive client audit profiles on-demand
Improve time to revenue: with the reduction in paperwork and tightening of account opening cycle times
Control costs: with the automation of manual tasks, elimination of expensive repeat tasks, and real-time management dashboards
Enhance the client experience: with the minimization of touch points and repeat requests to your clients.
Each onboarding activity is tied back into a common onboarding framework, meaning client knowledge can be leveraged across all activities. GoldTier enables financial institutions to set policies, adopt regulations and then implement and enforce them throughout these activities.


To receive a complimentary copy of the GoldTier KYC and Client Onboarding Solution brochure with key client commentary please select Contact Us from the menu on the right.

MISIR PİRAMİTLERİNİN ESRARI

Binlerce yil önce yapilan piramitlerde bugün bile hala binlerce sir yatmaktadir.O tarihlerde piramitleri yapan insanlar herhalde metre kavramini bilmiyorlardi.Ve bütün bunlari göz karariyla yapmalarida imkansiz.Bugün bile çok düzenli bir sekilde yapilan gökdelenlerde çok hafif bir sapma sözkonusu olabiliyor.Peki o zamanlar bunlari yapan insanlar ölçüm için ne kullandilar.Saniye mi?Arsin birimi mi?Misir endazesi mi?Bilemiyoruz.Şimdi bu piramitlerde, özellikle Gize bölgesindeki büyük piramitin çesitli oranlarda ölçümlerine bir bakalim.Bunlarin hepsi bir rastlanti mi?Olabilir.Ama bu kadar çok rastlantida insani düsündürüyor!

Piramitlerin Gizemi

Her biri 20 ton olan taşlardan inşa edilmiştir ve bu taşları temin edilebilecek en yakın mesafe yüzlerce kilometre uzaklıktadır. Bu taşların nasıl getirildiği konusunda kesin olmayan farklı varsayımlar bulunmaktadır.

Piramit, kimin adına yapıldıysa, onun bulunduğu odaya, yılda sadece 2 kez güneş girmektedir. (doğduğu ve tahta çıktığı günler)

Mumyalarda radyoaktif madde bulunduğundan mumyaları ilk bulan 12 bilim adamı kanserden ölmüştür.

Piramitlerin içerisinde ultra sound, radar, sonar gibi cihazlar çalışmamaktadır.

Kirletilmiş suyu, birkaç gün Piramit’in içine bıirakırsanız; suyu arıtılmış olarak bulursunuz.

Piramit’in içerisinde süt, birkaç gün süreyle taze kalır ve sonunda bozulmadan yoğurt haline gelir.

Bitkiler Piramit’in içinde daha hızlı büyürler.

Piramit’in içine bırakılmış su, 5 hafta süreyle bekletildikten sonra yüz losyonu olarak kullanılabilir.
Çöp bidonu içindeki yemek artıkları, hiç koku vermeden Piramit içinde mumyalaşır.

Kesik, yanık, sıyrık gibi yaralar büyükçe bir Piramit’in içinde daha çabuk iyileşme eğilimi gösterir.

Piramitlerin bazı odalarının içinde ne olduğu hakkında bir bilgi yoktur; araştırmacıların çoğu, ya içinde kayboldular ya da aynı yerde birkaç tur attılar, fakat içlerini göremediler.

Piramitlerin içi yazın soğuk kışın sıcak olur

Büyük Piramitin açilari,Nil’in delta yöresini iki esit parçaya bölerler.

Gize’deki üç piramit aralarinda bir Pitagor üçgeni olacak sekilde düzenlenmislerdir.Bu üçgenin kenarlarinin birbirlerine göre orani 3:4:5′dir.

Büyük Piramitin tabininin yüzeyi,anitin yarisinin iki katina bölündügünde pi=3,14 sayisi elde edilir.

Büyük Piramitin dört yüzeyinin toplam yüzölçümü,piramit yüksekliginin karesine esittir.

Büyük Piramit,dünyanin kara kitlesinin merkezinde yer aliyor.

Büyük Piramit,dört ana yöne göre düzenlenerek insa edilmistir.

Piramit dev bir günes saatidir.Ekim ortasiyla Mart basi arasinda düsürdügü gölgeler mevsimleri ve yilin uzunlugunu gösterirler.Piramiti çeviren tas levhalarin uzunlugu bir günün gölge uzunluguna esittir.Bu gölgelerin tas levhalar üstinde gözlenmesiyle günün 0,2419 bölümünde yilin uzunlugu yanlissiz olarak saptanabiliyordu.

Büyük Piramit’le dünyanin merkezi arasindaki uzaklik,Kuzey kutbuyla arasindaki uzakliga esittir ve kuzey kutbuyla dünyanin merkezi arasindaki uzakliga esittir.

Piramitin yüksekligiyle,çevresi arasindaki oran,bir dairenin yari çapiyla çevresi arasindaki oranin dengidir.Dört kenarlar dünyanin en büyük ve çarpici üçgenleridir.

sınavlar ve stresleri

Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Dr. Başaran Sezer, yaklaşan OKS, ÖSS ve SBS öncesinde öğrencilerin sınav stresinin arttığını belirterek, öğrencilere stresle başa çıkabilmeleri için ip uçları verdi.

Sezer, yaptığı yazılı açıklamada, sınav stresinin, üstesinden gelinmemesi halinde depresyona ve "genelleşmiş anksiyete bozuklukları"na neden olabileceğini bildirdi.

Ergenlerde görülen sınav stresinin birçok nedeni olduğuna dikkati çeken Sezer, sınava hazırlanma sürecinde ve sınav sırasında yapılacakların yanı sıra ailenin sınavdan beklentilerinin de ergen üzerinde sınav stresinin oluşmasına neden olduğunu kaydetti.

Aile ve Öğretmenin İşbirliği Önemli
Sezer, aile ve öğretmenlerin iyi iletişim kurmaları ve işbirliği yapmalarının stresle başa çıkma süreçlerini kolaylaştırdığını ifade etti.



Sınav stresini yaşamamak için genel olarak alınabilecek tedbirler arasında uygun bir program hazırlayarak düzenli çalışmanın ilk sırada yer aldığını vurgulayan Sezer, şunları kaydetti:

"Zamanın düzenlenmesi kaygıyı azaltır. Gerçekçi çalışma hedefleri konularak öğrencinin kendi kapasitesi oranında saat ayarlamalarına gidilmelidir. Öte yandan çalışmaları sosyal faaliyetlere ara vermeden düzenli bir şekilde sürdürmek de çok önemli. Yoğun çalışma temposu zamanla bıkkınlık ve tükenmişliğe sebep olur. Başkalarının yorum ve telkinlerine kapılmak da sınav stresine kapı açar."

KURDELE NAKIŞI MODELLERİ VE YAPIMI
















Doğal Antibiyotik

Toplumumuzda herşey ilaca bağlanır. İlaçlara bağımlılığımız var.
Boğazlarımız biraz kızarınca veya biraz öksürünce gelişigüzel bir antibiyotik alırız.Bu antibiyotikler de balgamı söktürmez, mikrobu vücuttan çıkaramaz. Zamanla vücutta bağışıklık sağlarlar ve etkileri kalmaz.

Bunun yerine doğal antibiyotikler kullanmamız lazım.

Doğal antibiyotikler nedir?

Sarımsak, soğan doğal antibiyotiktir. Bunları çok fazla tüketmek lazımdır.

Bunu için özel reçete olarak tavsite ettiğimiz tarif :

500 CC (yarım litre) kaynamış soğumuş suya,
kabukları soyulmuş bir baş sarımsak, yarım limonu kabuğuyla dilim dilim doğrayıp içine atın. Kapağını kapatıp (alimünyum folyoyla sararak ışık almasını engelleyebilirsiniz) karanlık bir ortamda 4 gün bekletin. Dört gün beklettikten sonra içinden posasını alın.

Her kışa girerken bir kaç defa bu doğal antibiyotiği tekrarlarsanız savunma mekanizmanız güçlü olur. Her yemekten 15 dakika önce
aç karnına bir yemek kaşığı içebilirsiniz.

Dışarıdan gelen mikrop ve virüslere karşı etkilidir.Hiç bir yan etkisi de yoktur. limonu hayatımızdan çıkartmayın.

Tarifimiz bir kişiliktir. Daha fazla su ve ölçüyle de yapabilirsiniz
http://www.maranki.com/ dan alıntıdır

31 Ekim 2010 Pazar

Bodrum Castle-bodrum kalesi




Bodrum Kalesi, Bodrum'un simgesi haline gelmiş ve bugün Sualtı Arkeoloji Müzesi olarak kullanılan kale. (St. Peter Kalesi)

Bodrum kalesi iki liman arasında kayalık bir alan üzerinde kurulmuştur. Antik çağda önce ada olan bu alan sonraları kente bağlanarak yarımada durumuna gelmiştir.

1406 - 1523 tarihleri arasinda inşa edilen St. Jean Sövalyeleri'nin kalesi, kare planlı, 180 x 185 m. ölçülerindedir. İç kale içinde değişik ülke adları verilmiş kuleler bulunmaktadır. En yüksek kule deniz seviyesinden 47.50 m. yükseklikte olan Fransız Kulesi'dir. Diğer kuleler İtalyan Kulesi, Alman Kulesi, Yılanlı Kule ve İngiliz Kulesidir.

Kalenin doğu duvarı dışında kalan bölümleri çift beden duvarları olarak takviye edilmiştir. İç kaleye 7 kapı geçilerek ulaşılır. Kapılar üzerinde armalar bulunmaktadır. Armalar üzerinde haçlar, düz veya yatay bantlar, ejder ve aslan figürleri bulunmaktadır. İç kalede Sapelin alti dahil olmak üzere 14 sarnıç vardır. Kale korugani, çiftli duvarlar arası su hendeği, asma köprü, kontrol kulesi, II. Mahmut tuğrası kalenin göze çarpan yerlerindendir.

Bodrum Kalesi, 19. yüzyıl sonunda kalenin hapishane olarak kullanıldığı dönemde bir hamam yapısı ile Osmanlı niteliği kazanmıştır.

Kale bugün Sualtı Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmaktadır. Müze koleksiyonlarında bulunan eserler Türk hamamı, Amphora sergilemesi, Doğu Roma Gemisi, Cam Salonu, Cam Batığı, Sikke ve Mücevherat Salonu, Karyalı Prenses Salonu, İngiliz Kulesi, İşkence ve Katliam Odaları ve Alman Kulesi'nde sergilenmektedir. Ayrıca, 33.5 dönüm genişliğindeki bir arazi üzerine kurulmuş olan kalede açık mekanlarda da eser sergilenmektedir.

Müze, 1995 yılında Avrupa'da Yılın Müzesi Yarışması'nda "Özel Övgü" ödülünü almıştır.

Vikipedi, özgür ansiklopedi


History


Confronted with the invasion of Seljuk Turks, the Knights Hospitaller, with their headquarters on the island of Rhodes, needed another stronghold on the mainland. Grand Master Philibert de Naillac (1396-1421) found a suitable site across the island of Kos, where there was already a castle of the Order. This location had been already the site of a fortification in Doric times (1110 BC) and of a small Seljuk castle in the 11th century. The same promontory was also the probable site of the palace of Mausolos, the famous king of Caria. [1]


View from the south-eastThe construction of the castle started in 1402 under the German knight-architect Heinrich Schlegelholt. Construction workers were guaranteed a reservation in Heaven by a papal decree of 1409. They used squared green volcanic stone, marble columns and reliefs from the nearby Mausoleum of Maussollos to fortify the castle. The first walls were completed in 1437. The chapel was among the first completed inner structures (probably 1406). It consists of a vaulted nave and an apse. The chapel was reconstructed in Gothic style by Spanish Knights in 1519-1520. Their names can be found on two cornerstones of the façade.

Fourteen cisterns for collecting rainwater were excavated in the rocks under the castle.

Each tongue of the Order had its own tower, each in his own style and the French tower being the tallest. Each tongue, each headed by a bailli, was responsible for the maintenance and defence of a specific portion of the fortress and responsible for manning it with sufficient numbers of knights and soldiers. There were seven gates leading to the inner part of the fortress. The architect had applied the latest in castle design : the passages leading to these gates were full of twists and turns. Eventual assailants could not find cover against the arrows, stones or heated projectiles they had to confront. The Knights had placed above the gates and on the walls hundreds of painted coats of arms and carved reliefs. There remain now 249 separate designs : those of grand masters, castle commandants, countries, personal coat of arms of knights and religious figures.

The construction of the three-storied English tower was finished in 1413. One door opens to the north, to the inner part of the castle; The other door leads to the western rampart. One could only access this tower via a drawbridge. The western façade shows an antique carved relief of a lion. Because of this relief, the tower was also called "the Lion Tower". Above this lion, one can see the coat of arms of king Henry IV of England.


TowerFor over a century St. Peter's Castle remained the second most important castle of the Order. It served as a refuge for all Christians in Asia Minor.

The castle came under attack with the rise of the Ottoman Empire, first after the fall of Constantinople in 1453 and again in 1480 by sultan Mehmed II. The attacks were repelled by the Knights.

In 1482, Prince Cem, son of sultan Mehmed II and brother of sultan Bayezid II, sought refuge in the castle, after a failure in raising a revolt against his brother.

When the Knights decided to fortify the castle in 1494, they used again stones of the Mausoleum. The walls facing the mainland were thickened as to withstand the increasing destructive power of cannons. The walls facing the sea were less thick, since the Order had little to fear from a sea attack due to their powerful naval fleet. Grand Master Fabrizio Del Carretto (1513-21) built a round bastion to strengthen the land side of the fortress.

Sir Thomas Docwra was captain of the castle in 1499.

[edit] 16th century
Between 1505 and 1507 the few sculptures from the mausoleum, that hadn't been smashed and burnt for lime, were integrated into the castle for decoration. These included twelve slabs of the Amazonemachy (combat between Amazons and Greeks) and a single block of the Centauromachy, a few standing lions and one running leopard.


A cannonWhen faced by attack from Sultan Suleiman, Philippe Villiers de L'Isle-Adam, the Grand Master of the Knights Hospitallers ordered the Castle to be strengthened again. Much of the remaining portions of the mausoleum were broken up and used as building material to fortify the castle. By 1522 almost every block of the mausoleum had been removed.

In June 1522 the sultan attacked the Order's headquarters in Rhodes from the Bay of Marmaris with 200,000 soldiers. The castle of Rhodes fell in December 1522. The terms of surrender included the handing over of the Knights' fortresses in Kos and St Peter's Castle in Bodrum.

After the surrender, the chapel was turned into a mosque and a minaret was added. This mosque was called the Süleymaniye Camii, as attested by a traveler Evliya Chelebi, who visited Bodrum in 1671. The minaret was destroyed on 26 May 1915 by rounds fired by a French warship during the World War I. It has been reconstructed in its original shape in 1997.

[edit] 19th century

The window with the arms of the Knights Hospitaller in the English towerIn 1846 Lord Stratford Canning, the British Ambassador to Constantinople obtained permission to take twelve marble reliefs, showing a combat between Greeks and Amazons. Sir Charles Newton, a member of the staff of the British Museum, conducted excavations and removed a number of stone lions and one leopard in 1856. Presently, these are all to be found at the British Museum.[2]

In later years, the castle has been used for different purposes. It was used as a military base by the Turkish army during the Greek Revolt in 1824. In the 19th century the chapel was converted into a mosque and a minaret was added. At the same time a hamam (public bath) was installed in the castle. In 1895 the castle was turned into a prison. During World War I, the castle was fired upon by a French warship, toppling the minaret and damaging several towers. After the war, the Italians stationed a garrison in the castle, but withdrew in 1921 when Mustafa Kemal Atatürk came to power.

The castle stood empty for 40 years.

Amasra-Bartın


Amasra, Batı Karadeniz Bölgesinde, Bartın iline bağlı bir ilçedir. Son yıllarda turizm potansiyelindeki artışla dikkat çekmektedir.

Denize doğru uzanmış bir burun, burnun iki yanında korunaklı birer liman görevi gören iki koy ve ana karaya bağlı ve bağımsız adaları ile eşsiz bir görsel güzelliğe de sahip olan Amasra hem 3000 yıllık tarihi, hem çekicilik ve balıkçılığa dayanan yerel sanatları, hem de kendini çevreleyen ormanlık alanları ile görülmeye değer yerlerden biridir. Amasra halen özgün balık lokantaları, temiz orta boyuttaki otelleri ve sayısız ev pansiyonuyla turizme katkıda bulunmaktadır. Sanatçı Barış Akarsu'nun memleketidir. Barış Akarsu Ocak 2007'de çıkardığı son kasetini Amasralılara ithaf etmiştir

Vikipedi, özgür ansiklopediden alıntıdır


Amasra (pop. 7000; from Greek Amastris Ἄμαστρις, gen. Ἀμάστριδος) is a small Black Sea port town in the Bartın Province, Turkey. The town is today much appreciated for its beaches and natural setting, which has made tourism the most important activity for its inhabitants.

Amasra has two islands: the bigger one is called Büyük ada (Great Island) while the smaller one is called Tavşan adası (Rabbit Island).

29 Ekim 2010 Cuma

Topkapı Sarayı-Topkapı Palace


Topkapı Sarayı (Osmanlı Türkçesi: طوپقپو سرايى), İstanbul Sarayburnu'nda, Osmanlı İmparatorluğu'nun 600 yıllık tarihinin 400 yılı boyunca, devletin idare merkezi olarak kullanılan ve Osmanlı Padişahları'nın yaşadığı saraydır.[1] Bir zamanlar içinde 4.000'e yakın insan yaşamıştır.[2]

Topkapı Sarayı Fatih Sultan Mehmed tarafından 1478’de yaptırılmış,Abdülmecit’in Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmasına kadar yaklaşık 380 sene boyunca devletin idare merkezi ve Osmanlı padişahlarının resmi ikametgahı olmuştur. Kuruluş yıllarında yaklaşık 700.000 m.² lik bir alanda yer alan sarayın bugünkü alanı 80.000 m.² dir.[3] Topkapı Sarayı,saray halkının Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı ve diğer saraylarda yaşamaya başlaması ile birlikte boşaltılmıştır.Padişahlar tarafından terk edildikten sonra da içinde birçok görevlinin yaşadığı Topkapı Sarayı hiçbir zaman önemini kaybetmemiştir.Saray zaman zaman onarılmıştır. Ramazan ayı içerisinde padişah ve ailesi tarafından ziyaret edilen Mukaddes Emanetler Dairesi’nin her yıl bakımının yapılmasına ayrı bir önem verilmiştir.[3]


Fatih Sultan Mehmed 1465 yılında Topkapı Sarayı'nın inşaatını başlatmıştır.Topkapı Sarayı’nın ilk defa, adeta bir müze gibi ziyarete açılması Abdülmecit dönemine rastlamıştır. O dönemin İngiliz elçisine Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eşyalar gösterilmiştir.Bundan sonra Topkapı Sarayı Hazinesi’ndeki eski eserleri yabancılara göstermek gelenek haline gelir ve Abdülaziz zamanında, ampir üslupta camekanlı vitrinler yaptırılır, Hazine’deki eski eserler bu vitrinler içinde yabancılara gösterilmeye başlanır.II. Abdülhamid tahttan indirildiği sıralarda Topkapı Sarayı Hazine-i Hümâyûn’un pazar ve salı günleri olmak üzere halkın ziyaretine açılması düşünülmüşse de bu gerçekleşememiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 3 Nisan 1924 tarihinde halkın ziyaretine açılmak üzere İstanbul Âsâr-ı Atika Müzeleri Müdürlüğü’ne bağlanan Topkapı Sarayı önce Hazine Kethüdalığı, sonra Hazine Müdüriyeti adıyla hizmet vermeye başlamıştır.Bugün ise Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü adıyla hizmet vermeye devam etmektedir. 1924 yılında bazı ufak onarımlar yapıldıktan ve ziyaretçilerin gezebilmeleri için gereken idari önlemler de alındıktan sonra, Topkapı Sarayı, 9 Ekim 1924 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır. O tarihte ziyarete açılan bölümler Kubbealtı, Arz Odası, Mecidiye Köşkü, Hekimbaşı Odası, Mustafa Paşa Köşkü ve Bağdat Köşkü’dür.[3]

Günümüzde büyük turist kitlelerini kendine çeken saray 1985 yılında UNESCO Dünya Mirasları Listesi'ne giren İstanbul Tarihî Yarımada içerisindeki tarihi eserlerin en başında gelmektedir.[4] Günümüzde müze olarak hizmet vermektedir.[5]

The Topkapı Palace (Turkish: Topkapı Sarayı)[1] or in Ottoman Turkish: طوپقپو سرايى, usually spelled "Topkapi" in English) is a palace in Istanbul, Turkey, which was the official and primary residence in the city of the Ottoman Sultans for approximately 400 years (1465-1856) of their 624-year reign,[2].

The palace was a setting for state occasions and royal entertainments and is a major tourist attraction today, containing the most holy relics of the Muslim world such as the Prophet Muhammed's cloak and sword.[2] Topkapı Palace is among those monuments belonging to the "Historic Areas of Istanbul", which became a UNESCO World Heritage Site in 1985, and is described in Criterion iv as "the best example[s] of ensembles of palaces [...] of the Ottoman period."[3]

Initial construction began in 1459, ordered by Sultan Mehmed II, the conqueror of Byzantine Constantinople. The palace is a complex made up of four main courtyards and many smaller buildings. At the height of its existence as a royal residence, the palace was home to as many as 4,000 people,[2] formerly covering a larger area with a long shoreline. The complex has been expanded over the centuries, with many renovations such as after the 1509 earthquake and 1665 fire. It held mosques, a hospital, bakeries, and a mint.[2] The name directly translates as "Cannon gate Palace", from the palace being named after a nearby, now destroyed, gate.

Topkapı Palace gradually lost its importance at the end of the 17th century, as the Sultans preferred to spend more time in their new palaces along the Bosporus. In 1856, Sultan Abdül Mecid I decided to move the court to the newly built Dolmabahçe Palace, the first European-style palace in the city. Some functions, such as the imperial treasury, the library, mosque and mint, were retained though.

After the end of the Ottoman Empire in 1921, Topkapı Palace was transformed by government decree on April 3, 1924 into a museum of the imperial era. The Topkapı Palace Museum is under the administration of the Ministry of Culture and Tourism. The palace complex has hundreds of rooms and chambers, but only the most important are accessible to the public today. The complex is guarded by officials of the ministry as well as armed guards of the Turkish military. The palace is full of examples of Ottoman architecture and also contains large collections of porcelain, robes, weapons, shields, armor, Ottoman miniatures, Islamic calligraphic manuscripts and murals, as well as a display of Ottoman treasure and jewelry.





Vikipedi, özgür ansiklopediden alıntıdır